Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Yol belli, adımları hızlandıralım – Aktüel Gündem

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
server_bedi

server_bedi


Mesaj Sayısı : 41
Kayıt tarihi : 17/11/09
Yaş : 31
Nerden : İzmir

Yol belli, adımları hızlandıralım – Aktüel Gündem Empty
MesajKonu: Yol belli, adımları hızlandıralım – Aktüel Gündem   Yol belli, adımları hızlandıralım – Aktüel Gündem EmptyPaz Kas. 29, 2009 2:00 pm

Erdoğan, Kürtleri CHP ve MHP ile korkutarak kendi açılım siyasetine ikna etmeye çalışıyor. Ancak çalışmaların ilkbahar sonuna kadar devam edeceğini söyleyerek hem parti içinde hem de seçmen kitlesi açısından bu konudaki işlerinin ne kadar zor olduğunu itiraf etmiş oluyor. AKP’nin istişare toplantısında söylenenler bunun açık ifadesi. Bu arada AKP, İzmir’de DTP konvoyuna yapılan saldırıyı, tahrik unsuru olarak nitelediği konvoyun Kürt niteliğine bağladı ve faturayı Kürtlere kesti. Hala açılımın psikolojik hazırlığının ağırlıkla yaşandığı bu süreçte belli ki bu tür sahneleri görmeye devam edeceğiz. Bu sahnelerin tam da DTP’nin Öcalan’ın cezaevi koşullarındaki değişiklikle ilgili itirazlarını dile getirdiği günlerde olması manidar. AKP, Kürt sorunundaki açılımın sınırını CHP üzerinden çizdi. Açılım CHP raporlarını (SHP’nin 1990 ve CHP’nin 1996 Tunceli ve 1999 Doğu-Güneydoğu raporları) aşmayacak. Yani anadilde eğitimi kapsamayacak, sınırı Kürtçe seçmeli derste kalacak. “Kürtlerin kendi özel okullarında anadilde eğitim yapabilme” noktasına kadar bile ilerlemeyecek.

Ancak Kürt halkı da barış taleplerini her gün sokaklarda ifade etmeye devam ederek sürecin doğrudan siyasal muhatabı olduğu gerçeğini canlı tutuyor. Sol siyasal güçler açısındansa, Kürt hareketinin söylem ve eylemlerini onaylamakla yetinmeyi saymazsak, sürece “analiz etmenin” ötesinde müdahil olma sıkıntısı çekildiği açık. Bu sıkıntıyı giderecek, özellikle batıda yıllardır ekilen ırkçı ve şoven tohumları söküp atacak ve (en son İzmir’de olduğu gibi) her zaman yedekte tutulacak olan şovenist provokasyonları boşa çıkartacak aktif bir politik hattın yaratılması, bu tıkanıklığın aşılmasında anahtar olabilir. İlerici toplumsal muhalefet örgütleri ve emek örgütleri açısından görev, şoven politikalar karşısında, başta emek zemini olmak üzere kardeşleşme düzlemlerini inşa etmek. AKP de emek örgütlerinin bu zeminin şimdilik en önemli örgütleri olduğunun farkında. Bu yüzden “açılım” sırasında KESK’teki Kürt emekçi önderlerini hedef alarak böyle bir zeminin inşasını engellemeye çalıştı. Solda yaşanan tartışmalarsa, Kürt sorununda sosyalistlerden başka eşitlikçi ve özgürlükçü tutum alabilen bir siyasal yaklaşım bulunmadığını açıkça gösterdi. Gerek liberalizmin gerekse ulusalcılığın ideolojik etkisindeki sol etiketli yaklaşımların ilerici kitleler üzerindeki etkisinin kırılması için sosyalistlerin doğru yaklaşımı güçlü biçimde öne çıkartacak adımları acilen atması gerekli.

İstanbul’daki büyük Alevi mitingi ise geçtiğimiz hafta sonu onbinlerce kişinin katılımıyla gerçekleşti. Ancak en son olarak yaşanan Onur Öymen vakasına rağmen bile Alevilerin CHP’den kopabilmesi de, CHP’yi değiştirebilmesi de kolay görünmüyor. CHP’den kopabilmek alternatif bağımsız bir siyasal insiyatif yaratmak anlamına geliyor. Bir Alevi partisi kurmak ve 10 Aralık hareketi gibi yeni sol liberal girişimlerle birlikte “gerçek sosyal demokrat parti” iddiasıyla kurulacak partilerle birleşmek gibi seçenekler arasında kesinleşmiş bir tercih ortada görünmüyor. CHP’yi değiştirme ihtimali ise ****** tarafından çoktan ortadan kaldırılmış durumda. Aslında Alevilerin yüzünü sola dönerek ve düzendışı bir insiyatif alarak ilerici adımlar atabilmesi mümkün. Ancak Alevi çoğunluğunu karakterize eden model tam da Kemal Kılıçdaroğlu tarafından temsil ediliyor: ‘Müzmin AKP karşıtı, Kürt sorununda ******’la özdeş, Alevi konusunda sadece talepkar ve siyasal iktidar iddiasından yoksun bir CHP partizanı’. Oysa Aleviler tarih boyunca düzendışına itilmiş olmaları nedeniyle düzen karşıtı bir geleneğe sahip olmuş, devrimci hareketlerle bir duygudaşlık içerisinde olagelmişlerdir. Aleviler siyasal idealleri doğrultusunda bağımsız ve düzendışı bir insiyatif almadıkça “zorunlu din dersleri kaldırılsın, Diyanet lağvedilsin ve Madımak müze olsun” talepleri, ilerici özelliklerine karşın, AKP’vari açılımların etrafında çakılı kalacak. AKP de bunu gördüğü için, 2010 yılının ilk yarısında bu konuda adımlar atılacağını söyleyerek Alevi açılımındaki umutları sürdürüyor. Alevi Çalıştayı ile ilgili komisyonlar kurulması, Alevi dedelerine ödenek verilmesi, din kitaplarının yeniden düzenlenmesi gibi konuları tartışıyor, hatta açılımın sınırlarını Romanlara kadar genişletiyor.

Kürt Açılımı, Alevi Açılımı gibi konular etrafında bir gündem mühendisliği yapılarak başka gündemlerin bastırılması sağlanabiliyor. Hükümet Kürtlere rağmen Kürt Açılımı, Alevilere rağmen Alevi açılımı gibi gündem mühendisliği teknikleriyle insiyatifi elde tutmaya çalışırken GDO, 2010 bütçesi, asgari ücret, zamlar (toplu ulaşım, elektrik, doğalgaz vd), sağlıkta ve eğitimde hak gaspları gibi halkın gerçek gündemlerini bastırmaya çalışıyor. T. Erdoğan, “geliyorlar GDO’dan bindiriyorlar, geliyorlar öbür taraftan domuz gribinden. Bunları artık gündemimizden düşürmemiz lazım” diye sızlanmakta kendince haklı. Çünkü o da biliyor ki, GDO tartışması AKP’nin tarımdaki Amerikancı yıkıcı politikalarını ve gıda politikalarını sorgulamaya kadar ilerleyecek. (GDO’ların yüzde 90’ı ABD kökenli tekeller tarafından üretiliyor).

Domuz gribi konusunda ise gündem Başbakanın da katkılarıyla hala aşı olup olmamaya sıkıştırılmış durumda. Başbakan kendisinin ve ailesinin risk grubunda bulunmadıkları için aşı olmayacağını söylerken aslında bir gerçeği itiraf ediyor. Domuz gribi gibi salgın hastalıklarda en büyük riski, yoksulluk, dengeli ve yeterli beslenememek, kötü yaşam koşulları, sağlık hizmetine ulaşamamak oluşturuyor. Kral dairelerinde ağırlanan başbakanın ve ailesinin böyle bir sorunu yok. Salgına karşı çözüm, okulların tatil edilmesi ya da sadece ilaç tekellerine milyon dolarlar kazandıran aşılama ile sınırlı değil. Sorunun özü herkese insanca yaşayabileceği yeterli ücretle yaşam koşullarının ve sağlık hizmetine erişebilme olanaklarının sağlanmasında. Sorunun asıl çözümü, salgın hastalıkların en ciddi yayılma alanı olan okullarda eğitime yeterli bütçe ayrılması, yeterli sayıda ve kadrolu hizmetli personel istihdam edilmesi. Okullara su, sabun, temizlik ihtiyaçların sağlanması, okullarda sağlık personeli bulundurulması gibi son derece basit ve olması gereken koşulların gerçekleştirilmesi.

***

2010 Bütçesi ya da nereden geliyor bu değirmenin suyu?

AKP hükümeti krizin Türkiye’yi çok az etkilemiş olduğunu iddia etse de üretim sektörü 13 aydır gerilemeye devam ediyor. Milli gelir düşüyor ve bütçe 2001 krizinden sonra tarihinin en büyük açığını veriyor. Resmi rakamlarla 3 milyona ulaşan işsiz sayısı gerçekte 6 milyonu geçti. Ama işsizlik ödeneğinden yararlanan işçi sayısı sadece 279 bin. TÜİK rakamlarına göre Türkiye her sabah uyandığında yiyecek ekmeği olmayan 1 milyon 400 bin vatandaşa ve resmi yoksul ilan edilen 12 milyon 170 bin kişiye sahip.

2010 bütçesi AKP’nin ekonomi politikalarının ve tercihlerinin fotoğrafını veriyor. Bütçe açlık, yoksulluk ve işsizliği tali sorunlar olarak görerek, sermayenin ihtiyaçlarına göre biçimlendiriliyor. Dolaylı vergiler, yani tüketimden alınan vergiler vergi gelirlerinin üçte ikisini oluşturuyor. Böylece varsılların biriktirdikleri servet tümüyle vergi dışı bırakılıyor. Gelir vergisinin büyük bir kısmının ücretlilerden alındığı da düşünülürse, sermayenin büyük karları vergilendirilmiyor. AKP hükümeti ise, 2010 bütçesinde açığı kapatmak için ardı ardına zam yapmaya girişiyor. Bir sonraki yıl yapılacak olan genel seçimler de düşünüldüğünde 2010 yılında AKP’nin hem yoksullaştırma politikalarına hız vereceği, hem de halkın ümüğüne daha da basmak için sağlık, eğitim, yerel yönetimler ve istihdam alanında yapısal düzenlemelere dönük adımlar atacağı belli. İstanbul’da metrobüs ücretlerine ve elektriğe yapılan fahiş zamlar, doğalgaza yapılması planlanan yüzde 50’nin üzerindeki zam işin daha başlangıcı. Yani bu sürecin kapkaççıları, Topbaş ve diğerleri işbaşında olacak. Temel yaşamsal ihtiyaçlara yönelik bu saldırılar, direniş barikatının nereye kurulması gerektiğine de işaret ediyor. Katkı payları, ulaşım zamları, enerji zamları… Metrobüs zamlarına karşı solun ortak eylemde değilse bile ortak akılda birleşerek başlattığı basit eylemler, uzun zamandır geliştirmeye çalıştığımız muhalefet çizgisi açısından olumlu işaretler sayılmalı.

25 Kasım grevi gerek örgütlenme süreci, talepleri, bileşenleri, gerekse kitleselliği ile önemli sonuçlar ortaya koydu. Binlerce kamu emekçisi ülkenin dört bir yanında iş bırakarak, alanlarda kitlesel biçimde AKP’nin yoksulluk ve gericilik politikalarına karşı tepkisini ifade etti. Kamu çalışanları hareketinin ilk yıllarındaki kitleselliği ve coşkusunu hatırlatan bu güçlü ses güvencesiz işçilerin, grevi boykotla selamlayan gençliğin, mahallelerden haklarına sahip çıkan yoksulların sesiyle birleşti. KESK’in 1 günlük uyarı grevi, KESK içerisinden gerçekleşen bozucu etkilere rağmen, krize karşı ilk büyük eylem olarak sadece kamu çalışanlarının değil, ücretlisi, sözleşmelisi, taşeron işçisi tüm çalışanların taleplerini ortaklaştırabildiği ölçüde başarılı politik sonuçlara ulaşılabileceğini gösterdi. Eğitim, sağlık, ulaşım, vergi daireleri, belediyeler kısacası neoliberalizm tarafından piyasalaştırılan tüm kamusal hizmetler alanında kamu çalışanlarının mücadele hedefleri tüm yoksul emekçi kesimlerin talepleriyle ortaklaştı. Dolayısıyla verilen mücadele de, bu grev de halkın doğrudan öznesi olduğu bir halk grevinin gerekliliğini ve olanaklarını gösterdi. Bu eylemlerin ve mücadelenin bileşenlerininse hakları gasp edilen tüm emekçiler ve yoksullar olduğu açık. Emekçilerin ve mücadelenin yolu, yıllarca kamu emekçilerine baskı uygulayan, aslında egemenlerin uyguladığı politikaların destekçisi olan ve tek varlık nedeni kamu emekçilerinin fiili-meşru-militan mücadele çizgisini ortadan kaldırmak olan bazı “sendika”lardan geçmiyor. Kimi “fikri sabit” anlayışların tüm bozucu dirençlerine rağmen, toplumsal hareket sendikacılığı, güçlü bir sendikal hareketin de, güçlü bir halk hareketinin de geleceğine işaret ediyor. Kamu emekçilerinin mücadele tarihi KESK ve ilerici emek örgütlerinin doğru bir temelde ve doğru politikalarla örgütlendiğinde tüm emekçilerin taleplerini ortaklaştırarak toplumsal bir harekete dönüştürme gücüne sahip olduklarını gösteriyor.
Bütün bunlar, AKP hükümetinin emekçilere yönelik saldırılarını her alanda hızlandırdığı bir dönemde, farklı alanlardan gelişen emek ve hak mücadelelerinin birleşerek iktidara meydan okuyacak, geri adım attıracak ve onu alaşağı edecek bir potansiyel taşıdığını göstermektedir. Şimdi gerekli olan, bu politik ufukla, hak ve emek mücadelelerini bütünleştirecek bir çizginin yaratılması ve devrimci önderliğinin oluşturulmasıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yol belli, adımları hızlandıralım – Aktüel Gündem
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Siyasal Gündem...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Lise Gündemi :: Ülke / Dünya Gündemi-
Buraya geçin: